Monday, December 31, 2007

Thursday, December 6, 2007

Tankut Öktem'i kaybettik...

Yine bir trafik kazası, yine zamansız bir yaşamın kaybı !

Türkiye önemli bir heykeltraşını kaybetti...

Tankut Öktem...

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin değerli hocası...
Gördüğümüz beğendiğimiz birçok heykelde imzası olan bu başarılı insan artık yok!

Üzgünüm çok...
mrl

Fotoğraf; Google' dan Yaralı Asker Anıtı - Şehitlik- Çanakkale

Sunday, November 25, 2007

Kasım sonunda İstanbul...

Harika bir Pazar günü yaşadık İstanbul'da... Dalgalar ve martılar şov yaptılar...
İstanbul'u özleyenler görsün istedim.Herkesin vapurdan martılara simit atmışlığı vardır mutlaka :) Arkada beyaz köpükleri görmeyi beklerken birileri simit atmaya başladı.Bende bu fırsatı değerlendirdim...

~mrl~

Saturday, November 17, 2007

Roma Günleri - 2


İlk hristiyan imparator Constantinus, 324 yılında San Pietro Bazilıkası'nı Havari Petrus'un mezar yeri olduğu yere yaptırmış. 846 yılında Sarazenler tarafından Bazilika yağmalanmış ve Papa IV.Leo kilisenin etrafını yüksek duvarlarla kapattırmış. Bu yüzden Leonine Kenti olarak adlandırılmış ancak daha sonra Etrüks dilindeki adıyla Vatikan olarak adı değiştirilmiş.
Vatikan 1378'den sonra papaların ikametgahı haline gelmiş.1929'da Laterano Antlaşması'ndan sonra İtalya'dan bağımsız egemen bir devlet olmuş. Papa bu minik devletin tek hakimi oluyor.
Azizlere, şehitlere ve meleklere ait 140 heykeli olan bu devasa yapının Bazilikasında 60.000 kişilik ibadet alanı var.Bu sayı Vatikan'nın nüfusunun 100 katından bile fazlaymış :)



Vatikan muhafızları Michelangelo tarafından tasarlanmış mavi, kırmızı, turuncu renkli üniformalar giyiyorlar. Michalengelo her yaptığı ile Papa'ya aykırı gelirmiş.Üniformaları da o yüzden mi bu renklerle tasarladı merak ediyorum :)





Dan Brown' ın Melekler ve Şeytanlar isimli kitabında İsviçreli muhafızların kıyafetlerine espirili bir dokundurma var...




Vatikan San Pietro Meydanı, San Pietro Bazilikası, papalık sarayı ve bahçelerini kapsayan 1 km2'lik alandan oluşuyor. İlave olarak bazı yerler daha var, tabii isimlerini hatırlamıyorum.

Bazilika ve müzeyi gezmek tüm günü alıyor... 2. fotoğraftaki meydana geldiğimde tam bir hayal kırıklığı yaşadım! Her yer içeri girmek için bekleyen kalabalık kuyruklarla doluydu.Yanıma gelen şeker bir bayan tur düzenlediklerini, nereleri gezdireceklerini anlattı. Birde öğrenci miyim diye sordu :) Çok nazik olduğunu söyleyip teşekkür ettim :P

Tur gayet uzun sürdü, harika heykeller, yer mozaikleri, duvar halıları, kopyalarını bildiğim tablolar gördüm...

Birde cam bir tabuta konmuş Papa gördüm, fotoğraf çekilmesini engellemek için güvenlik sürekli yanında duruyordu. Kırmızı kaftanıyla bembeyazdı. Bakamadım!!

Bazilika'nın en üst noktasına kadar çıktım.İnanılmaz dar ve çok merdivenlerden çıkılıyor.Yorulup dinlenmek istesen yolu kapatıyorsun, sadece tek kişinin geçebileceği genişliği var! Hatta kubbe şeklinde olduğu için bazı yerlerde dik bile yürünmüyor.Eğri yürümekten tansiyonum düştü hissi verdi bana :)

Ama yukarı çıkınca 2. karedeki bu klasik fotoğrafı kendim çekme şansı buldum :)


Burada en çok şaşırdığım, tüm kubbenin etrafı sabit şamdanlarla doluydu, hangi babayiğit bunlara mum yada yanan başka ne kullandılarsa yerleştirmeyi nasıl başardı düşünemiyorum :)





Keyifli bir Roma gününün ayrıntıları böyleydi işte...

~mrl~

Saturday, November 10, 2007

Roma Günleri - 1

Nasıl anlatıcam, nerden başliycam hatta ''yok yok anlatamiycam!'' paniğinden sonra rüya gibi geçen Roma günlerini ne kadar zorlarsam zorlayayım o tadı vererek yazmanın mümkün olmadığını farkederek ve herşeyi bir çırpıda anlatmak yerine birkaç yazı hazırlayabileceğimi düşünerek NiHaYEt başlıyorum! Gecikme için affedin, cidden paniğe kapıldım :)

Sabah erkenden havaalanındaydım, THY' ı tercih ettiğim için çok mutluydum...

Hava ise süper güzeldi, dolayısıyla bulutların üstünde olmanın tadını çıkartarak heran fotoğraf çektim...

Fiumicino Havaalanına indik.2 saat 10 dakika sürdü uçuş. Trenle Termini'ye gittim. Harika bir tren garı, tabii bunu gittiğim gün değil dönerken farkettim. Altında alışveriş merkezi ve metro var. Ülkenin birçok noktasına kalkan tren isimleriyle doluydu panolar. İstasyondan çıkıp taksi ile otele gittim...Takside gps vardı, benim komik telafuzumla söyleyemediğim otel adını yazdı taksici ve benimle italyanca konuşmaya çalıştı. Bu kısmına çok gülüyorum işte. Bilmediğini söyleyince vazgeçmiyorlar, bizim gibiler aynı :) Çok sıcak ve iyi niyetli insanlar. Bizde de böyle yaparlarya, karşındaki anlamıyorum deyince hece hece ve yüksek sesle + el-kol yardımı ile anlatmaya çalışmalar! Öyle çok yaşadım ki bunu :) Yazmadan geçemeyeceğim bir başka detay ise çok çapkın İtalyan erkekleri! Yalnız gitmeyi düşünen bayanlara duyurulur, aman dikkat !!'

Çapkın şöför beni otele bıraktı, eşyaları yerleştirip fırladım.Henüz çok erkendi, otelden haritayı alıp sağa-sola dikkatle bakıp oteli bulamama ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışarak keşfe başladım.

Bu Tevere (Tiber)nehrinin üzerindeki köprüden çektiğim ilk kare, bu harika yapının ne binası olduğunu dilerim sormazsınız, bilmiyorum :P

Aslında hergün önünden geçtim ama sadece İtalyanca yazıyordu...


Piazza Navona halka açık gösterilerin ypıldığı harika bir meydan.. Her ne kadar ben yağmurlu bir günde bu fotoğrafı çekmiş olsamda cafelerle dolu burası.Hafta sonu ise herkes birşeyler satıyordu yine burada...





Ben İtalya'da turizm sezonu diye birşey varmı bilmiyorum ama birçok eserin etrafı çevrilmiş ve çalışmalar vardı.İşte onlardan biri! Plexinin arkasındaydı ve yağmurla birleşince nefis bir sonbahar çıktı ortaya...

Turizm demişken, ben artık bizim ülkemize turist gelmediği kanaatindeyim! İtalyanlara bay getirtecek kadar, çok hatta tarif bile edemeyeceğim kadar çok turist vardı Roma'da...

Tabii ki Fontana di Trevi - Trevi Çeşmesi ...

Dev bir sahne dekoru gibi ama hiç beklemediğiniz bir yerde ve anda önünde buluyorsunuz kendinizi ! Çünkü hep geniş açı objektiflerle çekilmiş fotoğraflarını görmüş olup ve onca meydanlardan geçtikten sonra kocaman bir yer beklerken mahalle arası hissi veren bir yerde karşınıza çıkıyor işte bu 18.yy'la ait eseri!

Aslında bu çeşme, bir zafer takı ve eski Palazzo Poli sarayının ön cephesi. Mitolojik yaratıklardan oluşuyor. Resimde de görülen üzerlerine tritonların bindiği, iki kanatlı denizatının çektiği bir deniz kabuğuna binmiş Neptün figürü ortadadır.Şaha kalkmış at denizin hırçınlığını, sakin olan ise dinginliği simgeler...

Gelelim inanışa :)

Roma'ya birkez daha gelmek istiyorsanız, bir bozuk parayı sağ elinizlesol omuzunuzun üstünden Trevi Çeşmesi'ne atmanız gerektiği söylenir.

Tabii ki paralar atıldı,beraberinde benim bir dileğim, diğeri ise minik melek aşk böceğim için :)

Sırada Vatikan var...

~mrl~

p.s. Heryer o kadar kalabalıktı ki, fotoğraf çekmek hep problem oldu...

Tuesday, October 30, 2007

Rüya Şehir Roma


Rüya gibiydi, herşey çok güzeldi...
Hava harikaydı, güneşli ve çok sıcaktı :)
İtalya' da pizza yedikten sonra birdaha eskisi kadar keyifle pizza yiyemeyeceğim burada. Ben ki yemekle arası olmayan biri olarak ara sokaklarda küçük restorantlarda saatler geçirdim :)
Herşey o kadar keyifliydi ki, doğru kelimeleri bulur bulmaz anlatacağım nasıl bir tatil geçirdiğimi :)
cioa
~mrl~

Wednesday, October 24, 2007

Mutlu Roma Yolcusu

Ben yine gidiyorum :)
Amsterdam istemiştim ama Roma'ya gitmeye karar verdim... Hava tahminleri kapalı diyor, hatta yarın yağmurlu olucakmış. Dolayısıyla pırıl pırıl fotoğraflarla gelebilecekmiyim bilmiyorum ama keyifli olacağından hiç şüphem yok... Üstelik heykelleri ne kadar çok sevdiğimi düşünücek olursak şap-şahane olucak...

Roma' dan yeni fotoğraflar yakında burada :)
~mrl~


p.s. fotoğraf Google'dan...

Saturday, October 20, 2007

Benim favori filmim...

Sevgili Archisugar beni sobelediğinden beri düşünüyorum, en sevdiğim en etkilendiğim film hangisiydi?

Çok film var muhakkak keyif aldığım, defalarca izlediğim ama Eternal Sunshine'ın yeri benim için başka...


Jim Carrey (Joel) ve Kate Winslet (Clementine) başrollerde harika bir film çıkarmışlar... Genelde herkes bu filmi söylediğimde Jim Carrey'den hoşlanmadığını söyler ama bu filmdeki rol ve performansa izleyip karar verin derim.Sinema tarihinin en iyilerinden biri kabul edilen bu film nedense çok duyulmadı yada duyurulmadı!

Konusuna gelince, Joel iki yıl boyunca birlikte olduğu sevgilisinden şok edici bir haber alır. Clementine teknolojik bir deneye katılıp denek olmayı kabul etmiş, hafızasını sildirerek Joel'i tamamen hayatından çıkarmış hatta onu hatırlamamaktadır! Joel deliye döner ve aynı işlemden geçmek ve sevgilisini hafızasından sildirmek ister...

Olaylar bu noktada bambaşka bir hal alıyor, ben daha fazla anlatmiycam :)

NTV-MSNBC' de şöyle demiş bu film için;

İSTANBUL - ‘Sil Baştan’ konusunu anlatarak ifade edilemeyecek kadar derin anlamlar içeren bir film. Karşımızdakine zaten öyle bir insan olduğu için aşık olduğumuzu unutarak ilişkileri bir iktidar çatışmasına dönüştürüp hayatlarımızı yok yere zehir ettiğimizi anlatıyor film.


İzleyin derim :)
~mrl~

Sunday, October 7, 2007

EFES PİLSEN - MINNESOTA TIMBERWOLVES

İlk defa bir NBA takımı ülkemize geldi ve Efes Pilsen ile dostluk maçı yaptı...

Kaçırılmayacak bir maçtı, kaçırmadım :)

Abdi İpekçi'de heyecan doruktaydı, televizyondan izlemekte keyiflidir ama orada olmak bambaşka... Faul atışlarında öyle bir sessizlik oluyor ki oyuncunun topu sektirmesinin sesini çok net duyabiliyorsun!

Maç çok kafa kafaya gitti ve kesinlikle Efes' in hakkıydı! Minnesota NBA'in çok güçlü takımlarından biri değil ok ama yine de bir NBA takımı... Bizim oyuncularımız o kadar çok 3'lük ve faul kaçırmasaydılar bu maç belkide 10 sayı farkla Efes Pilsen' nindi! Hatta Minnesota potasının altında bir türlü basket olmayan topla savaşmak zorunda kaldılar zaman zaman.

Hele son sette Minnesota farkı neredeyse 10 sayıya çıkarmışken Efes coştu, farkı kapattı, atılan 3'lükle eşitlik sağlandı (tabii salonda kıyamet kopuyor- tezahüratlar coşmuş), aldık bu maçı derken üfff yani...

Sadece 3 sayı ile yenildik !!! 81-84 !!!
Ama gerçektende tam bir dostluk maçıydı, Minnesot'nın da attığı tüm basketler alkışlandı, son set hariç tabii :) Son sette konsantrasyonu bozmak istercesine yuh çekti izleyici... Hiç gerek yoktuya, neyse...

Molalarda ise televizyonda sürekli reklam girdiklerinden hiç izleyemediğimiz Efes Pilsen Smatch Team'in showu süper güzeldi... Video aradım herkesin izlemesi için ama bulamadım...

Yorumların tamamını henüz okumadım ama Efes Pilsen adına başarıdır bu skor...

Her attığımız basket olsa keşke...

~mrl~

p.s. Fotoğraf NBA websayfasından...

Wednesday, September 26, 2007

90'lar .... :)

Günlerdir yerlerde sürünen tansiyonum beni yanına çekmeye çalışsada ona teslim olmayacağım şeklinde direniyorum... Sürekli günlerdir yazamadığım düşüncesine de sinir olmuşken biz 90'ların çocuklarıyla ilgili bir mail geldi bende hemencik paylaşmak istedim...

Ben avucuma tutkal döker nazikçe kaldırmayı elimin içindeki çizgilerin zar gibi ortaya çıkmasını çok severdim :D

Okuyun bakalım kendinizden neler bulacaksınız, neler ilave ediceksiniz....

  • Süper Baba'nın müziğini flütle çalmışsanız
  • LC Waikiki veya benetton tüm renkleriyle kıyafetlerinizde önemli markalar olduysa...
  • SHOW TV'nin müziğini hala hatırlıyorsanız dup dıbu dıp dıp dıbı dıp dum...
    Tabi ki bir de :İyi TV eyç bi bi, eyç bi bi iyi TV
  • Önce hüplet sonra gümlet' hayat felsefeniz olmuşsa
  • Bizimkiler dizisi ertesi gun okul oldugunu bi sureligine unutturduysa
    Parliament pazar gecesi sinemaları müziğini duyduğunuzda içinizde hala garip duygular uyanıyorsa (yarın okul var hüznü, ailenin seni yatırıyor olmasına duyduğun kızgınlık, o güzel mavinin romantizmi...)
  • Polis Akademisindeki her sesi çıkaran adama hayranlık duyuyorsanız
  • Elm sokağında kabus yüzünden hala yatağın altına bakmaktan korkuyorsanız
  • Chucky yüzünden en sevdiğiniz oyuncağınızı bile göz önünden kaldırmışsanız
  • Okulda coca-cola kutusunu ezip mac yaptiysaniz (kızlar yan yatırıp üstüne tam ortasına ayagı yerlestirip ustune basıp yururlerdi, topuklu ayakkabı gibi olurdu)
  • Apartmanin altindaki zil veya taksi diafonuna basmak müthiş heyecanlı bir yaramazlıksa
  • Dört tekerlekli ayakkabının üstüne takılan patenlerden sonra roller bladeler size büyüleyici geldiyse
  • Bakkala gönderilmenin en güzel yanı küçük sarellenin dibini minik plastikkaşığıyla kazımak veya leblebi tozu yiyip konuşmaya çalışmaksa
  • Aterideki ördek vurmaca oyununda silahın nasıl çalıştığına hala kafa yoruyorsanız
  • Işıklı spor aykkabılar hava atmanın önemli bir unsuruysa
  • Bayramda harçlıklarla aldığınız ilk şey kinder süpriz yumurtasıysa(kağıdını tırnakla yırtmadan dümdüz yapmak da sabır ister doğrusu) (ben abimle birlikte çatapat diye bişi alırdım, duvara sürterek kıvılcımlar çıkarırdı :D )
  • Clementine sizde derin izler bırakmışsa (bugun gibi hatırlıyorum sözlerini, tek kelime fransızcam olmasada :D )
  • Kasete kayit yapilabilmesi icin alt tarafinda bulunan karelerin bantla kapatilmasi gerektiğini öğrenmenin önemini biliyorsanız
  • Commodore 64'de tornavidayla kasetin kafa ayarını yaptıysanız
  • Anne saat kaç, simiiit, birdir bir, çay kahve gazoz, akşam ebesi, dansa davet, çatlakpatlak, yakan top gibi kalabalık oynanan sokak oyunlarından sonra anneniz sizi balkondan yemeğe çağırmışsa
  • Bandıra bandıra ye beni' şarkısını hızlı söylemeye çalıştığınız günler varsa
  • Rönesans sanatçılarını ilk kez Ninja Kaplubağaların ismi olarak tanıdıysanız
  • Tele On diye bir kanalı hatırlıyorsanız
  • Haftasonları çizgi film izlemek için erken kalkmanın ne demek olduğunu biliyorsanız
  • Beğenseniz de beğenmeseniz de tüm çizifilmleri art arda izliyorduysanız
  • Seden Gürel'in neden öyle giyindiğini şimdi sorguluyorsanız
  • Müzik yelpazesi hayatınıza büyülü yabancı müzisyenler kattıysa
  • Tetris'i süper hızla oynayabiliyorsanız,
  • MIRC ergenliğinizin önemli bir parçası olmuşsa(a/s/l ne demek biliyorsanız)
  • ICQ nun 11 haneli rakamını ezberlemeye çalışmışsanız.
  • Pili bitmesin diye kasetleri kalemle havada sarmışsanız,
  • Çizgifilm şarkılarının ingilizce veya japonca olsa da ezberlemişseniz
  • Kokulu silgiye, deftere, kaleme harçlığınızı yatırdıysanız.
  • Eti Puf, ABC, Balık Kraker, Negro, Bonibon, Topitop, Yumiyum...vbçok seviyorsanız ve her zaman yeme kabiliyetiniz varsa
  • Küçük bir kızken Sindy ile Barbie'yi karşılaştırıyorduysanız
  • 'Hey Corç versene borç' deyince cevabı hemen yapıştırabiliyorsanız
  • Macarena dansını yapabiliyorsanız
  • TV den çekilmiş çizgifilmli sayısız kere izlediğiniz VHS leriniz varsa
  • Telefonların jetonla çalıştığını hatırliyorsanız
  • İstop diye bağırdığımızda renk yakalamaya çalışırken onun aslında stop olduğunu uzun zaman önce çözmüşseniz
  • Saçları renkli ve uzun patlak gözlü çirkin trolleri bile bir furyada satın almışsanız. (Benim için hala çok özeldir kendileri)
  • Capri Sun ın reklamı ve melodisini hatırlıyorsanız.
  • Power Rangers'ın renklerini hatırlıyorsanız
  • Mc Donalds a gitmek için ailenize yalvardıysanız
  • Olacak O kadar, Yasemin'in penceresi, Hadi Anlat Bakalım, Adam Olacak Çocuk, Saklambaç.. gibi programları hatırlıyorsanız.
  • Lambada'nın müziği kulağınızda çalabiliyorsa
  • 'Nereye çufçufluyoruz'un kimin dediğini biliyorsanız.
  • Sayısız joystik kırdıysanız ve gün gelince artık joystik satılmadığını fark ettiyseniz
  • Fame City cennetle eşdeğerse
  • Uhuyla oynamanın zevkini biliyorsanız
  • Kolalı jelibonun önce kapağını yediyseniz annenizin poşetler dolusu taso,misket, sporcu kağıtları, gazoz kapaklarını attığını öğrenince ağladıysanız
  • Peçete, kağıt, poşet vb... koleksiyonu yapmışsanız
  • okula siyah önlükle gitmek
  • Kayahan, Nilüfer, Sezen aksu, Baris Manço ile büyüdüyseniz!!!!
  • Acidçi misin metalci mi dediyseniz...
  • Moruk - herıld yani dediyseniz....
  • Ne sorusuna zonk cevabi vermekten zevk duyduysanız,
  • Büyüteç ile kagit yakıp, siyah kagitlarin beyaza oranla daha kolay yandigini kesfettiyseniz...

Monday, September 17, 2007

Paris notları

Hiçbirşey düşünmeden çıktım yola, tek bildiğim gitmem gerektiğiydi!

Nasıl olucak, ne olucak bir önemi yoktu hiç... Bir planım vardı ve asla iptal etmeyi yada ertelemeyi istemiyordum...

Harikaydı!

''İyi ki yapmışım!'' isimli listemde üst sıralara yazdım Paris'i :)

10 günüm daha olsa harika olurdu! Nerede olduğunu bilmeden ve hiç önemsemeden gezmekten inanılmaz keyif aldım... Elimde harita, istediğim heryere gitmeyi başardım! Konuşmazlar dedikleri Fransızlarla hiç sıkıntı yaşamadım, aksine çok keyifli diyaloglar geçti aramızda :D
Fauchon isimli çok şık bir pastane(-şarküteri)de 4 kişinin oturduğu bir masaya oturarak harika bir sohbet yaşadım! Solumda oturan bayan poşetlerimin yere düşmesiyle bana takılmaya başladı, çok keyifli bir sohbet başladı. Türk olmama anlayamadığım tepkiler verdiler genelde! Hani uzaylıyım demedim ki! woooow kıvamında bir sesten sonra;- ülken harika, İstanbul büyüleyici, Kapadokya şöyle güzel.... gibi harika şeyler söylediler...

Sonra sağımda oturan iki Fransız bayan da sohbete katıldı, böylece 5 kişi Türkiye ağırlıklı bir sohbet oldu...

Bir günde metroda otururken göz ucuyla çok yakınımda bir hareket farkettim ve fırladım hemen! Annem yaşlarında öğretmene benzeyen bir bayan ne oldu der gibi baktı gülümseyerek...
- 'Fare ' dedim...
- Nerde?
- Orda!
- Çok çok küçük ...
- Ama fare!
- Metroda çok normal !!!!

Ve yine nerelisin sohbeti, İstanbul sizin nehir çok güzel, ah bizim ki boğaz :)
Bir de kayalar gördüm ben evet orasıda Kapadokya... ay yaaa Kapadosyaaaa şeklinde çok zevkliydi bu sohbetler :P

Ben Kapadokya konusunda sesliğimi koruyup hala görmediğimi söylemedim! Bu kış ilk gitmek istediğim yeri biliyorum yani :P

O kadar çok yürüdüm ki, akşam yattığımda bacaklarımı hissetmiyordum! Metroyu kullanmadan heryeri görmek istediğim için saatlerce yürüdüm... Baktım bu iş böyle olmayacak, evet buraları gördüm artık yürümemek gerek deyip metroyu kullanmaya başladım. Hatta nerede aktarma yapmam gerektiğine kendim karar vericek noktaya bile geldim :)


İlk gün Türklerle karşılaştım. Ayaküstü sohbet ederken nerden-nereye yürümek gerek şeklinde elimizde haritalarla yol ararken 'Unesco Dünya Barış Yılı'' konseri için geldiklerini söylediler. Birlikte Louvre Müzesine yürüdük ve gezdik.Ertesi gün konser verdi, semazenler eşliğinde. Davet ettiler, tabiiki gittim! Çok izlemek istediğim birşeydi ve ne ilginçtirki Fransa' da izleme şansım oldu! Aralık ayında Konya'da bir organizasyon olucakmış. Tarihini buradan yazarım ilgilenenler için...


Louvre Müzesi çok güzeldi, söyledikleri doğruysa her bir eserin önünde 30 saniye kalarak tüm müzeyi gezmek 4 ay sürermiş! Biz saatlerce gezdik, bildiğim sevdiğim tabloların orjinallerini görmek çok güzeldi. Heykeller ise olağanüstü güzeldi! Tekrar gitsem Paris'e yine bir günümü buraya ayırırım!


Yorgunluktan bitmişken İslam Eserleri'nin olduğu bir salonu duyduk ve tabiiki orayıda görmeden çıkamazdık! O kadar çok İran, Mısır gördüm ki e hani nasıl yani derken nihayet büyük bir salonda İznik Çinileri, Türk Halıları gördük...

İşin komik yanı, bu kadar dünya insanını ağırlayan bir müze, hatta şehir asla ingilizce bir bilgi yazmıyor hiç biryerde!


Müzeler, kiliseler, sokaklar heryer çok güzeldi...


Notre Dame Katedraline iki defa gittim. Cumartesi çok çok kalabalıktı, ama yine de çok huzurluydu...



Uzun yürüyüşlerden birinde Diana'nın trafik kazası geçirdiği alt geçide geldim! Ölüm yıl dönümünün üzerinden bir hafta geçmişti sadece ve çiçekler hala duruyordu!


Herkes heryerde bisiklet kullanıyordu, buna bayıldım. Üstelik bisiklet istasyonları var, kredi kartınla bisiklet alıp şehrin diğer ucunda bırakabiliyorsun. Taksi bulmanın bu kadar zor olduğu şehirde eşsiz bir çözüm geliştirmişler. Unesco' ya gitmek için taksi bulmak inanılmaz zordu!


Eiffel Kulesi'nde en yukarda neredeyse herkes Türk'tü :) Yukarıdan manzara çok güzeldi... Hiç yükselti yok, bu çok ilginçti. İstanbul'dan sonra düz şehirler bana tuhaf geliyor...



Gece çektiğim fotoğrafları çok sevdim, minik treepodumu yanıma almayı unutmasaydım eğer hiç titrememiş harika fotoğraflar çekebilecektim. Bir dahaki sefere artık :)



Trafikte sevimli bulduğum bir başka minik ayrıntı, yayalar için kırmızı yanarken normal bizdeki gibi.Ama bekleme süresinin uzun olduğu yerlerde kırmızı adamın elleri belinde :) Çok uzun yürüyünce bu ayrıntıyı farkedip hemen oturacak yer bakabiliyorsun...


Daha anlatabileceğim neler neler var ama yeter, ben yine gitmek istiyorum...


Amsterdam' a mesela :)

~mrl~

Monday, September 10, 2007

Je T'aime Paris :)


Zaman öyle çabuk geçti ki!
Elimde haritam, cebimde metro biletlerim ve dilinden hiçbirşey anlamadığım ülkeden Paris'e aşık vaziyette ayrıldım :)

Hava inanılmaz güzeldi, bir ön hediye gibiydi aslında!
Bugün yapılacak çok ama çok işim var :D

Benim gözümden Paris yakında burada...

~mrl~

Monday, September 3, 2007

leyleklerden sonra sıra bende ...





Birkaç gün buralarda olmayacağım...

Biraz uzaklara gidip, kuleye çıkacağım...


Kendinize iyi bakın :)

~mrl~

Thursday, August 23, 2007

süper bir kampanya

Bir arkadaşımdan gelen e-mail ile süper bir kampanya başlattıklarını ve başarıyla yürüttüklerini öğrendim... Katılmakta çok kolay... Hele ki bir ufaklığın o paketi alıp heyecanla açacağını hayal etmek olağanüstü güzel...

En altta çocukların isimleri, okulları ve sınıf isimleri var, düşünün ne kadar geride kaldı o yıllar ! Ben 5A dan mezun olmuştum, siz hatırlıyormusunuz sınıfınızın adını ve okul numaranızı? O numara benim için hala güncel, şifre lazım olduğunda :P

Ben haftasonu zarfımı hazırlayacağım, katılmak isteyenler için e-maili aynen kopyaladım...

~mrl~

"Amca, zenginlikten insanlık iyidir..." Erkan Yıldırım, K. Maraş Muallim Hayrullah İlköğretim Okulu 5. sınıf öğrencisinden mektup (2002 Kampanyamızdan)

Sevgili Dostumuz,İhtiyacı olan ilköğretim öğrencilerinin basit kırtasiye araçlarını karşılamayı ve onları okumaya teşvik etmeyi amaçlayan "Mektuplu Kırtasiye Yardımı Kampanyası"nın 8.sine başladık!
Aktif İleti (Dağıtım) olarak 2000 yılından beri her öğretim yılı başında düzenlediğimiz bu kampanyalarla, Edirne'den Van'a; Ardahan'dan Adapazarı'na kadar yüzlerce okulda 170.000'den fazla küçük arkadaşımıza yardım paketleri ulaştırdık.Kampanyamızda, yardım paketlerini doğrudan öğrencilere teslim ediyoruz. Pek çok öğrencinin yazdığı teşekkür mektuplarını da toplayıp sizlere ulaştırıyoruz! Tüm bu hizmetlerimiz ücretsizdir!Her paketin tek tek teslim ayrıntısını; bu güzel anların fotoğraflarını; daha önce kampanyalarımıza katılmış onbinlerce yardımseverin ve öğretmenlerin ziyaretçi defterimizdeki yorumlarını ve öğrenci mektuplarından bazılarını sitemizde görebilirsiniz. (bkz. http://www.aktif.com/ / Hakkımızda / Sosyal Sorumluluklarımız) Kampanyamız 16 Eylül 2007'ye kadar devam edecek. Takip eden haftalarda paketler öğrencilere teslim edilecek.

Paket (A4 büyük zarf) içinde şunlar olacak: 1 kitap (öykü, Bilim Çocuk dergisi vb.), 1 defter, 2 kurşunkalem, 1 kalemtraş, 1 silgi, 1 cetvel, 1 kutu (6'lı) kuruboya, 1 lolipop şeker, 1 diş fırçası, 1 küçük boy diş macunu (..ve bir de sizin mektubunuz!)--Lütfen zarfa belirtilenlerin dışında birşey koymayın; diğer çocukları üzebilirsiniz!

KAMPANYAYA KATILMAK İSTERSENİZ:
A) Hazır paket siparişiyle katılmak için (adedi 5 YTL); http://www.abonet.net/ adresinden veya 0212 314 08 88 numaralı telefondan bize ulaşabilirsiniz. (Faks no: 0212 222 2710; Hesap no: Garanti Bankası 028-6297245 / İş Bankası 1188-301471)

B) Ya da kendi hazırlayacağınız paketleri; a- İstanbul merkezimize teslim edebilirsiniz. (Adres: Aktif İleti ve Dağıtım, PERPA Tic. Merkezi Kat: 13 No: 1969 Okmeydanı - İstanbul) b- Posta / kargo ile adresimize gönderebilirsiniz. (Lütfen zarflarınızın üzerine ad-soyad ve adresinizi yazmayı unutmayın. Takip etmeniz için gereklidir)

c- İstanbul'da 100 adetten fazla paketiniz olursa 0212 314 08 00'e telefon edin; gelip adresinizden ücretsiz alalım.Lütfen bu mesajı yurtiçi veya yurtdışındaki dostlarınıza da iletin. Her iletim, çok uzaklardaki bir çocuğun daha kitaba, şekere ve yaşama sevincine kavuşmasını sağlayabilir!Saygılarımızla,Yusuf KöseAktif İleti ve Dağıtım A.Ş. Yön. Kur. Bşk.

Geçtiğimiz yıllardaki kampanyalarda bize gelen bazı mesaj ve mektuplardan örnekler:
"Böylesine işe yarar bir kampanyayı geleneksel hale getirdiğiniz için binlerce teşekkürler."Aysun Karataş, 16.02.2007

"Şu anda gözlerimdeki yaşlardan klavyeyi zor görüyorum. Keşke mümkün olabilseydi de 10 değil binlerce zarf yapabilseydim. Binlerce gülücük pırıl pırıl yüzlerde yerini bulabilseydi.. Taaa Ağrı'ya, Çukurca'ya gitmiş, 8 yaşındaki kızımla birlikte hazırladığımız zarflar.. Çok teşekkürler Aktif Dağıtım. Kalplerimizdeki bu sevgi hiç bitmesin."Sibel İnal, 15 Ekim 2005

"Kampanyadan geçen yıl haberim oldu, birçok arkadaşıma ilettim. 40-50 kadar zarf hazırladık ve yolladık. İçine koyduğumuz mektuplara cevap gelince inanın hüngür hüngür ağladım. 37 yaşındayım, bu zamana kadar hiç bu kadar mutlu olmamış ve kendimle hiç bu kadar gurur duymamıştım... Teşekkürler Aktif Dağıtım..

"Meltem Başoğlu, 9 Eylül 2005"Merhabalar, kampanya ile kırtasiye malzemesi yolladığımız bir öğrenciden mektup aldım bugün. Gerçekten sizlere teşekkür ederim."Bilge Diren Güneş, 7 Aralık 2004

"Merhaba, Kampanyanız sonucunda, paketi alan miniklerden gelen resimli mektubu aldım bugün. Bir insana ulaşabildiğinizi görmek çok güzel bir duygu... Seneye daha çok insanın katılması için elimden geleni yapacağım. İyi çalışmalar."İlkay Holt, 25 Kasım 2004

Öğretmen Mektuplarından:"Bir yıllık aradan sonra Aktif Dağıtım çalışanlarını tekrar aramızda gördük. Öğrencilerimizin ve bizlerin ne kadar mutlu olduğunu anlatamam. Yine yardım kolisiyle geldiler ve paketlerini alan öğrencilerin mutluluklarını görmenizi isterdim. Selam ve saygılarımla.

"Naci Özmen, Adana Yakapınar İÖO öğretmeniÖğrenci Mektuplarından:"Gönderdiğiniz yardımlar için çok teşekkur ederim. Bizi çok sevindirdiniz. Yetimler, fakirler, hiçbirşey alamayanlar çok sevindiler. Sağolun."Asiye Doğan, Çorum, Alaca, Tutaş İÖO 7A

"Kim olduğunuzu bilmiyorum ama çok iyi bir insan olduğunuzu çok iyi biliyorum.. Ellerinizden öper, saygılarımı sunarım."İsminur Akbayır, K. Maraş Dulkadiroğlu İÖO 4E

" Zarfı açtığım zaman şöyle düşündüm. Uzaklarda da olsa bizim okumamız için yardım eden iyi kalpli insanlar varmış. Ben de böyle yapmak isterim."Sinem Tekdemir, Uşak Bozkuş İÖO 4A

Monday, August 20, 2007

zaman ve mekan jest yapınca :D

Sıradan, sevimsiz, yoğun bir Pazartesi günü ancak bu kadar güzel bitebilirdi...

Yaşamda hergün başımıza gelen zaman-mekan kesişmelerinde bazen unutulmayacak anlar yaşarızya bu akşam benim yaşadığım tam anlamıyla buydu. Zaman ve mekan enfis bir şekilde buluştu...

Kabus bir trafikte, ''herkes tatilden döndü, buraya kadarmış rahat trafik günleri!'' şeklinde homurdanarak eve gelirken; hatta evimin sokağına döndüğüm anda gökyüzündeki pırıltıları farkettim ve hemen arabayı sağa çektim. 1 saniyesini bile kaçırmak istemeyeceğim bir göç yaşanıyordu hemen üzerimde !

Yüzlerce leylek sanki tenefüse çıkmışlar gibi birbirlerini bekleyerek, sanki kanadını arkadaşının kanadına atmış gibi hiç aceleleri olmadan inanılmaz huzurlu bir görüntü vererek uçuyorlardı! Güneş alçalmış, leylekler kanat çırptıkça ışıklar yansıyor...

İnanılmaz güzeldi, dakikalarca izledim o sakin ve deli kalabalık uçuşlarını... Varmak istedikleri noktaya ne kadar sürede gittiklerini merak ettim :) Hiç aceleleri yoktu, özenmelikti halleri :)

Kendimi düşündüm, gideceğim yere en çabuk nereden gideceğimi düşünerek ve yolda mola vermeyi sevmediğimden {sollanan bütün araçları tekrar sollamak istememekten belkide} çabucak gitmek isterim. Trafikte konvoy şeklinde bir yere gitmekten hiç hoşlanmam... Ama onlar! Süperler!

Daha öncede görmüştüm göç edişlerini, üstelik bunu farkedişim daha da güzeldi! Evde salonda oturuyordum, perdeler açıktı. Öğlen saatleri ve hava pırıl pırıl güneşli. Biranda salonun içinde çok hareketli gölgeler belirdi, cama baktığımda ise tam evin önünden uçuyorlardı sayılarını tahmin edemeyeceğim kadar çok leylek! O gün büyülenmiştim adeta...

Tabii birde bu kadar çok gitmek istiyorum diyen birisi leylekleri havada görünceee, tutmayın beni artık kesin gidiyorum...

~mrl~


p.s. Leylek fotoğrafları Fas ocak 2005, bugüne kadar en yakından gördüğüm leyleklerdi. Gagalarıyla tahta kaşık gibi sesler çıkardıklarını da ilk defa orada duydum :)

Wednesday, August 15, 2007

minik kaçamak



Temposu hiç düşmeyen, birara bitmeyeceğinden şüphelendiğim bir Cuma geçirdikten sonra soluğu Altınoluk'ta aldım :)
Herzaman ki gibi sürpriz yaptım annemle babama!
Tabii onların programı olduğu için benim planladığım şeyleri birlikte yapamadık. Ama o kadar güzeldiki orada olmak sanırım yakında yine yolcuyum :)

~mrl~

Monday, August 6, 2007

ampüldeki kaktüs


12 yaşında kırılan ampülümün hemencik yenisi aldım. Eskisine oranla fazla yuvarlak değil, ama güzel oldu.
Nasıl yapıldığına gelince, formunu beğendiğiniz bir ampülün içini boşaltarak başlıyoruz. Bu kısmını ben yapmadığım için ne kadar zor, kaç ampül kırılarak öğrenilir bilmiyorum. Tek söyleyebileceğim çıkarılabiliyor :)

Ampüle düzgün bir şekilde toprak doldurmak için bir kağıdı konik şekilde kıvırıyoruz. Bir çubukla doldurduğumuz toprağın eşit dağılmasını sağlayıp, ortada kaktüsün geleceği yerde minik bir çukur oluşturuyoruz.
Ampülünüzün duy kısmının çapına göre bir kaktüs bulup, içeri atıyoruz ve çubuğumuzla yerine oturtuyoruz.

Ampülün iç camlarını kirletmeden sulamak için bir enjektörün ucuna 8cm gibi minik bir hortumcuk takarsanız kolaycacık kaktüsünüzü sularsınız.Benim şimdilik sistemim pipetle suyu taşımak şeklinde.

Hediye gelen ampülün ayağıda vardı, saat camından kesilmiş yani bombeli 6cm çapında bir cam ayaktı.Silikon ile oturtulmuştu bu cam ayağa. Oda evde biryerlerde ama henüz bulamadım. Bulunca daha güzel görünecek, şimdilik minik cam küllüğün üzerinde duruyor.
Benim fotoğraf makinem bundan iyisini çekmiyor, flaşlı-flaşsız, bol ışık-az ışık hepsini denedim sonuç bu...

~mrl~

Tuesday, July 31, 2007

12 yıl, ne çok!

Günlerdir yapmak istediğim birşey vardı, haftasonu dünya dolusu sebepten evde olamadığım için yapamadığım ama yapmak için ciddi heyecan duyduğum birşey !

Sanem'in blogunda yumurtalarda yetişen kaktüsleri gördüğümde ampulde yetişen kaktüsümü yazmıştım, merak ettiğini görmek istediğini yazmıştı... Sürpriz yapmaya bayılan ben kütüphanemi kazıdım.Çok çöpçüyümdür ben, öyle çok şeyi saklarımki :)Tabii bunda az taşınmış olmanın da etkisi var.{Ortaokul defterlerim duruyordu yakın zamana kadar,üstelik aralarından derste konuşamayıp birbirimize yazdığımız notlarla birlikte :)}



Dolayısıyla 1995 Şubat ayında hediye gelen irice bir ampülün içinde, 3 parmak toprağın üzerine ekilmiş minik bir kaktüsü yıllarca yaşatamamış, bir tatil dönüşü kaktüsümü artık sulayamayacağımı farkettiğimde içini boşaltıp ampülü bugüne kadar sakladım. Sulama sistemi bile düşünülmüştü hediyeyi hazırlayan tarafından :) İğnesi çıkartılıp yerine takılan 8 cm kadar minik bir hotumcukla sulanıyordu kaktüsüm :)
Yani bu ampül tam 12 yaşındaydı! dı çünkü bu akşam hiç ama hiç sakar olmayan ben onu elimden düşürdüm :(

Duy yerinden içeri atabileceğim kadar minik bir kaktüs bulmak için kuzenime gittim elimde ampülümle, çapı 1cm'den büyük olmaması gerekiyordu. Her ebatta kaktüsü olan kuzenimin hemencik yukarda fotoğrafı olan miniciği buldu tabii ki. Yugoslavya'dan yeni döndükleri için koyu bir sohbete dalıverdik ayaküstü; bir elimde minicik kaktüsüm diğer elimde parmağımı duydan içeri taktığım ampülüm. Üzerindeki parmak izlerini pantolonumda yok ederken kayıverdi parmağımdan!

12 yıl yerde parçalara ayrıldı...!

Bakakaldım arkasından...
O bana hediye geldiği gün ne çok üzgündüm! Canım dedem hastaydı, yatağında O'na muhallebi yedirmiştim bir bebeği yedirir gibi. Konuşamadığı için örgülü saçımın ucunu tutup teşekkür eder gibi oynamış ve gözlerini gözlerimden hiç ayırmamıştı... Sadece 1 ay sonra da kaybetmiştik maviş-yakışıklı-koca çınar dedemi...

Bu akşam elimden kayıp parçalanan sadece 12 yaşındaki bir ampülden çok daha fazlasıydı...

~mrl~

Friday, July 27, 2007

heryer simson


Zor, karışık, yoğun ve temposu hiç düşmeyen ama en güzel yanı ballı böceğim Ege bebeğimle dolu hatta dopdolu, sabah 5:30' da en keyifli çığlıklara uyanıp, nasıl bir enerjisi olduğuna inanamayak, bol bol öpüp, koklayıp, bir sürü numara yapıp ona kahkaha attırarak bir hafta bitti...
Bunun anlamı Ege bizde 5 gün kaldı :)

Bugun T.D. ile aynı yazıyla haftayı bitiriyorum.
Girin sizden nasıl bir Simpson oluyormuş yapın - görün bakalım...

Şap-şahane bir haftasonu geçirin.
~mrl~

Monday, July 23, 2007

Masai Savaşçı Kolyem


Bugün anlatacaklarım herzamankilerden çok daha orjinal :)


10 dakika düşünüp tüm hayatını değiştirerek Afrika'ya yerleşen Meltem sadece çevresindekilerin hayatını güzelleştirmekle kalmadı, üstelik hiç haberi olmadan ! Türkiye' de Edremit'in Memedalan Köyü'nde genç kızların el becerilerini zenginleştirerek yeni birşey üretmelerini sağladı...


Nasıl mı?


Yandaki fotoğrafta görülen Masai Savaşçısı Melikiori' nin boynundaki kolyeyi satın almak istemişti Şubat ayında. Ancak Masai Savaşçısı kolyesini satmazmış! Meltemde ver fotoğraf çektireyim bari demiş ve bu kolye ile fotoğrafını koymuştu :) 3 ay sonra Meltem' e Çiğdem' den e-mail gelir.



Merhaba Meltem Hanım,Edremit' ten sevgiler öncelikle... :-)Kazdağı' nda bir köy var adı Memedalan. Yok yok yardım istemiyorum siz bilmiyorsunuz ama yeterince yardım ettiniz zaten .-) ... Kızları okur, oğlanları okur. Ancak kızlar dışarıya çalışmaya gitmez gidemez. Sebebi... uzun hikaye. Buralara geleli beri uğraşıyorum ki köylerinde olsun bir şeyler yapsınlar. Üç beş kuruş para kazansınlar... Arkadaşınız Melikiori bize bir fikir verdi :-) Masai savaşçısı takısını satmazmış biz gülümsedik, Masai savaşçısı takı yapmazmış, biz kıkırdamaya başladık. Masai savaşçısı takısının fotoğrafının çekilmesine izin verince de işe başladık. Geçen hafta sonu takılarımız görücüye çıktı, dünyanın siparişini aldık. Bizim Memedalanlı kızlar der ki: Meltem hanıma bir savaşçı kolyesi borcumuz var. Tamam dedim borç borçtur da... Nasıl ileteceğiz? Bana yöntemini söylerseniz Melikiori' ye şunu söyleyebilirsiniz. "Memedalan' lı kızlar, senin kolyenin alasını yapar :-) SevgilerÇiğdem`


Devamı burada....


Benim Meltem'e yazdığım yorumdan sonra Çiğdem sağolsun bana mail attı, gelirlerse beni arasınlar şeklinde... Geçen hafta benim annem ve babam Memedalan Köyü'nü bulamayıp Çiğdem'i aramışlar biz yolu şaşırdık nereden gideceğiz diye sormak için. Çiğdem '' bekleyin geliyorum '' demiş ve buluşmuşlar. Birlikte köye gitmişler, kızların yaptığı birbirinden güzel kolyeler varmış, annem hangisine bakacağını şaşırmış :) Reçeller, sabunlar varmış... Daha kimbilir neler vardı, ben bu yaz gidebilecek miyim oralara bilmiyorum ama gitsem iyi olacak sanırım :)



Ben savaşçı kolyesi sipariş vermiştim babama, Çiğdem anneme takıp hemencik bana fotoğrafını göndermişti. Annem de kendisine ve arkadaşlarına kolye almış. Çok severek kullanıyor kolyesini. Bu da benim savaşçı kolyemmmm.

Birbirlerini hiçbir şekilde tanımayan insanlar internet ile dünyanın bir ucunda sebep olan bir konu ile Edremit'in Memedalan Köyü'nde buluştu :)


Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Meltem'e, Çiğdem'e, anneme ve babama :)


Yolunuz düşerse Ege' ye, Kazdağlarına gidin...


Herkese iyi haflar


~mrl~


p.s. Meltem'cim blogunu kullanmama izin verdiğin için çoook teşekkür ederim :)

Friday, July 20, 2007

Bu mu ?



Herzaman ki gibi Caddebostan sahilde paten kayarken yerde yürüyüş yolunu gösteren kabartmanın üzerine bu şekilde sprey boya ile yeni bir anlam kazandırdıklarını gördüm geçen hafta. Önce komik geldi. Oradan defalarca geçiyorum bazen aynı gün içinde bazen farklı günlerde...

Geçen günlerle komik gelmedi bu gördüğüm, hatta üzücü olduğunu düşündüm. Yada sinir bozucu!


Gerçekten böyle mi?

Bir akşam Reina' da 30'larında 2 adamın konuşmalarına şahit olduk, yanlarındaki kız arkadaşları sadece WC için ayrıldıklarında gecenin devamının nasıl gelişmesini planladıklarına dair dünyanın en ucuz diyaloğu geçti aralarında! Kızlar geldiğinde ise yine ''sevgili'' oluverdiler yalandan!

Gördüklerim duyduklarım karşısında şok olurken yine yaşamla ilgili çok bilinmeyenli hiç sevmediğim kocaman bir denklemin içinde buldum kendimi !

Hayat böyle enteresan bişey, sizin yüzdüğünüz sulara bu dalgaların uğramamasını diliyorum.

~mrl~

Thursday, July 19, 2007

Meyve Çekirdeklerini Kurutuyoruz



Dr. Fahrettin Er tarafından Manisa' da meyve çekirdeklerini ekerek doğayı zenginleştirmeyi amaçlayan bir kampanya başlatıldı !

Tükettiğimiz meyvelerin çekirdeklerini gölgede 3 gün kurutarak poşetlere kaldırıp sonbaharda ekilmesi ile ağaç kazanılması planlanıyor. Amaç elbetteki meyve değil, meyve verseler bile aşılanmadıkları sürece yabani meyve olabilir ancak. Ormanlık alanları tercih edersek hayvanlar için yiyecek kaynağı yaratmış olabiliriz.Kuşlar, sincaplar, arılar, böcekler, tavşanlar,... yaşamlarını meyvelerle sürdürmekteler.

Yanan ormanlarımızın yeri yıllarca dolamayacak bu kesin, doğayı baltayan ellerin amaçlarına ulaşamamaları adına üzerimize düşenleri yapabiliriz.
Meyve çekirdeklerinin ekimini ister kendiniz yapın isterseniz toplama noktalarına gönderin. Manisa'da toplanan tohumlar Tema gönüllüleri ve Manisa Havacılık Topluluğu Paraşütçülerinin yardımı ile ulaşılamayan noktalara havadan serpme ile bırakılacak.

Dr.Fahrettin Er'in web sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

Projenin yaratıcısı Dr.ER '' Bayrak diktiğimiz yerlere fidanda ekmeliyiz ! '' diyor...
Yürekten destekliyorum kampanyalarını, kayısı çekirdeklerim birikti bile :)
~mrl~

Monday, July 16, 2007

Rüzgara Kafa Tutmak

Bu fotoğrafa bayıldım...
Hem kendimi rüzgara böyle bırakmak istedim hem de böyle bir kareyi çekmek :)
Nasıl kuvvetli rüzgarmış ! Bu haftaki Tempo dergisinde yayınlandı şap-şahane kare.
Portekiz' in Atlantik kıyısındaki Cascais kasabasının kuvvetli rüzgarında, Dünya Yelken Şampiyonası için gelen sporcular iskelede rüzgarla eğlenirken çekilmiş...

Kendini bu şekilde herkes bırakamaz, ben bırakabilenlerdenim. Bunun diğer anlamı güvenebilmek! Ne kadar doğru olduğu tartışmaya açık tabii...

Herkese iyi haftalar.
~mrl~

Tuesday, July 10, 2007

SoLAr bEAcH


Haftasonu deniz güneş eğlence isteyenler için Solar Beach harika bir alternatifmiş.. Kilyos sahilindeki diğer plajları görmüştüm, Solar bence daha keyifli kendini tatilde gibi hissediyorsun :) Tabii kalabalıktan ve yüksek ses müzikten hoşlanıyorsan eğer ! Tek sevimsiz olan benim için sığ deniz olması, derin ve soğuk deniz sevenlerdenim ben. Ama dip görünmeyen ürküten mavi deniz değil ! Kalkan' da denize girmeye korkmuştuk adeta, lacivertti deniz...





Denize girip uzunca bir yürümek bana keyifli gelmiyor. Öteyandan İstanbul şartlarında denizde olmak bile yetiyor. Üstelik trafikte çok kalabalık değildi, sakin ve keyifli bir pazar oldu yine...








Plajın fotopğrafını çekmek için güzel bir açı bulamadım ne yazık ki... İniş yolundan çekilebilirdi ama yol çok dardı, bana Asos yolunu hatırlattı. O kadar yüksek değildi ama benziyordu..


Şimdi nasıl güzeldir Asos, kavruluyordur sıcaktan ama olsun :)




Bu şeker böcekleri sahilde oldukça uzağımdaydılar, günün bonus görüntülerini yakaladım :)

~mrl~

Friday, July 6, 2007

Trafik terörü...

Hayat hergün lay lay lay olmuyor olamıyor; doğasına aykırı ! Tamam bunu anlayabiliyorum, ama genç ölümlerini heleki trafik kazalarını anlamak kabul etmek durumunda kalmak benim için bu denli zorken evladını-canını-bebeğini kaybeden ailelerin neler hissettiğini düşünürüm içim acıyarak ! Nasıl tarifi olmayan bir acı ile yaşama devam etmek zorunda olduklarını !

Daha önce de yazdım, 2002 Nisan'ında ben kuzenimi kaybettim trafik kazasında ! Hastanede beklemek, umud etmek gibi bir lüksümüz bile olmadan melek oldu bebeğim daha 19 yaşındayken ! Hep, ben bu kadar üzgünüm ve hiç aklımdan çıkmıyor peki yengem-amcam nasıl dayanıyorlar ! Özlemek çok zor, hergün özlemek hiç gelmeyeceğini bilmek!

Neden mi yazıyorum bunları; bitmiyor kazalar !
Kuzenim ve arkadaşları gibi daha yeni alınmış mini cooper'la 19 yaşında Ece Maviş öldü ! Ne denebilir ! Babası kızını mutlu etmek için araba alıyor, bir kaza da kızını ondan alıyor !
Maviş ailesinin acısını ne dindirebilir artık !

Tüylerim diken diken oluyor trafikte mini cooper görünce ! Bu kaçıncı ölümlü mini kazası !
Almasın aileler çocuklarına bu arabayı...

Öte yandan ne cezalar yeterli ne uyarılar yeterli ülkemizde.Gün geçmiyor ki felaket haberleri okuyoruz gazetelerde; 'düğüne giden minibüs .....' , ' alkollü sürücü bir aileyi y.... ', 'mıcır dökülmüş yolda .....' , ......

Barış Akarsu'da trafik terörüne yenildi. Gencecik, başarılı, hayat dolu, pırıl pırıl bir insan...

Allah hiçbir anne-babaya evlat acısı yaşatmasın,
Kaybettiklerimiz nur içinde uyusun...

~mrl~

Monday, July 2, 2007

çiçekler böcekler la la laaa

Şap-şahane haftasonu zincirine bir yenisini daha ekledik... Planlasak bu kadar başarılı olurmuydu bilmiyorum !

Pazar günü Sel-Selin, ben; ne yapsak, nereye gitsek, doğada olsak, güneşte olmasak şeklinde kasarken Es'i aradım belki köydedir diye...




Köydeydi :)

Hayatımda gördüğüm ilk ve tek gerçek köy evi anneannesinin Hüseyinli Köy'ündeki evi... O kadar gerçek o kadar doğal ki herşey. Anneanneyi de Es'in annesini de çok özlemiştim. Zaten oradaki tüm ev halkı harikadır :) Bonusumuzda Zeynom ve azgın Deniz :)



Anneanneye misafirler geldi bizde sıvıştık, Es bizi dedesinin bahçelerine götürdü... Maydonoz ve nane ekilmişti, yemyeşildi. Bahçıvan bize hemencik demetler halinde hazırladı tüm yeşillerden...



O kadar hızlı ki 3 demet maydonoz hazırlaması 3 dakika sürmedi bile :)





Araba nasıl güzel koktu dönüş yolunda... :)




Sonra at çiftliğine gittik. Selin ve Zeynep ata bindiler.

Bizde komşular gibi duran atları tek tek ziyaret ettik,
sevilmekten hoşlananların yanaklarını sevdik. Sanırım ben hariç herkes onlara şeker yedirdi :)



Hatta Selin ve Zeynep o kadar rahat yaptılarki bunu bak şimdi utandım :P
Ama ben fotoğraf çekmekle uğraşıyordum :)
Selin'in oynarken yanlışlıkla Çince'ye çevirdiği fotğraf makinesinden tek kare resim bile silemeden :)



Bu duruşun bir anlamı olmalı, küstüm oynamıyorum der gibi duruyorlar zaman zaman. Üzüldüm böyle duranları görünce!

Güneşli, denizli, lolipoplu, karpuzlu-kavunlu bir hafta geçirin...

~mrl~

p.s. sonunda kaybettiğim süpürgemi buldum, korkun benden :)